“En tehlikeli insan, toplum yararına yapılan iyiliği unutup, nankörlük yapandır…”.
Dizimize, yine kaldığımız yerden devam edelim… Önceki bölümde, Batı Trakya Müslüman Türk Azınlığı’nın Avrupa’da tanıtılması için, Almanya’daki Batı Trakya Türk Azınlığı İşçi Dernekleri olarak çeşitli girişimlerde bulunduğumuzdan bahsetmiştik. İşte bu tanıtım konusunda yaptığımız işlerden biri de, hazırladığımız bildirilerin, hem Avrupa’daki parlamenter gruplara ve hem de Konsey basın bürosundaki gazetecilere, dağıtılması oldu.
Mücadelemizi, aldığımız kararlar doğrultusunda, kimseye alet olmadan tamamen kendi inisiyatifimizde ve Azınlık Önde Gelenleriyle istişare temelinde yürütüyorduk. Çalışmalarımız uzunca bir süre de, hep bu çerçevede devam etti… Bu arada, Azınlığımızın sorunlarıyla ilgili olarak Avrupalılarla yürütülen çalışmaların yanı sıra, Türk ve Yunan Dışişleri Komisyon Üyeleri’yle de temaslarımız devam ediyordu. O tarihler elbet, Azınlık üzerinde sert rüzgârların estiği zor dönemlerdi. Batı Trakya’dakiİnsanlarımız çok mağdurdu ve bulunduğu bölgede insanca, hakça yaşamayabilmeleri için de mutlaka eşit yurttaşlık ilkesinin hayata geçirilmesi gerekiyordu. Bizler bunun için, pek çok çalışmalar yürüttük ve bu çalışmalar da, oturma odasından TV karşısında dünyayı izlemek kadar kolay gerçekleşmedi!
Bu yazı dizisinde daha önce de pek çok kez dile getirmiş olduğum gibi, MÜCADELE, özgüven, bilinç, inanç ve elbet mangal gibi yürekle olur. Ayrıca, samimi ve çalışkan olmak da gerekir. Geçmişte yürütülen ve bugün ders alınması gerek o güzel çalışmalar, elbet tek kişiyle olmadı. Her şey, toplumsal dayanışma ve yardımlaşma sayesinde gerçekleşti. Çünkü toplumsal dayanışma, büyük bir güçtür. O dönem, Batı Trakya Türk Azınlığı için bir ekip olarak yürütümüz mücadeleyi, tüm toplum da gerçekten içinde hissediyor ve elinden geldiğince bizlere destek veriyordu…

Şimdi tüm bu gerçekler ortada iken, bizim olmadığız ortamlarda birleri çıkacak ve halkımıza yönelik yaptıkları bölücülük yetmezmiş gibi, bir de, sırf birilerine yaranmak ve yağcılık amacıyla Avrupa’da Azınlık için yürütülen MÜCADELEYİ tek kişiye mal edecek, öyle mi? Beyler, yok öyle bir dünya artık… Yıllardır, yazılarımda bunu anlatmak istiyorum. Evet, yeri gediği zaman susmamak gerekir ama yeri geldiği zaman da, ayağınızı yere sert vurmanız lazım. Çünkü unutmayın, SUSAN KAYBEDİYOR. Onun için de ben, geçmişte haklarımızla ilgili yapılan çalışmaların bilinmeyen yönlerini, tekrar özet olarak soydaşlarımızla paylaşma gereğini duyuyorum…
Geçmişte, istişare temelinde yürütülen çağdaş ve başarılı çalışmaları ANAVATAN’ın en üst düzeydeki yetkilileri bile beğeni ve takdirle karşılamışlardır. Öte yandan “TÜRK – YUNAN İLİŞKİLERİNDE BATI TRAKYA SORUNU” isimli kitap yazan Prof. Dr. Baskın Oran hoca ise, yapılan bu çalışmaları: “Hiç de öyle el yordamıyla yapılmış çalışmalar değildir. Tam aksine, onlar profesyonelce girişimlerdir…” diye nitelendirmiştir.
Ancak, Avrupalılar dâhil, pek çok kişinin önemli bulduğu ve desteklediği bu çalışmalar, NE İLGİNÇTİR Kİ, Azınlık Mensubu bazı bölücü kişiler tarafından değerli bulunmamakta ve görmezden gelinmektedir. Bunlar elbet, kendilerinden başka kimseyi düşünmeyen ve oradan – oraya laf taşıyan bölücü kişiler oldukları için, bizim açımızdan pek bir önemleri yoktur. Ama gene de insan, ister – istemez bu kişilerin yaptıklarına üzülüyor… Sürekli, kendi kafa yapılarındaki kullanabilecekleri insanlarla çalışan ve toplumsal olaylara fitne – fesat karıştıran bu şahıslar, çoğu kez: “Ben buyum; ben şuyum!” diyerek, etraflarındakilere kendilerini olduklarından daha fazla göstermeye çalışırlar. Ben toplumsal mücadelenin içinde olduğumu yıllarda, bu bölücüleri ve bunların kullandığı yağcı kişileri, daha iyi anlamış ve tanımış oldum. Bunlar, toplumumuzun içine soktukları tefrik ve nifak ile ara bozuculuk yaparak, yolunda giden mücadeleyi baltalayanlardır. İşte bu iftiralar, karalamalar ve insan kayırmalar, Azınlığımızın devamlı kanayan bir yarası halini almıştır. Ben, bu iftiracı, bölücü kişilere karşı son derece tepkiliyimdir. Çünkü eğer bu bölücülerin yaptıkları olamasaydı, bugün Almanya’daki Batı Trakya Derneklerimiz ve yöneticileri gerek sosyal, gerek kültürel, gerekse de ekonomik yönden, hepimizin gurur duyacağı çok daha farklı bir konumda olacaktı… Bugün, toplumumuzun halen anlayamadığı bazı şeyler var! İstenilen şekilde düze çıkmamızın yolu, ancak toplumumuzun uyanması ile mümkündür. Kısacası, kendimizi her alanda geliştirmeliyiz. Çünkü eğri cetvelle doğru çizgi çıkarmanız, mümkün değildir! Eğer en kısa sürede, çağın koşullarına uygun olarak yapılanmaz ve mevcut düzen ile devam edersek, diğer gelişmiş topluluklar gibi, layık olduğumuz yeri, alamayız. Bu koşullarda, ne kimse bizi dikkate alır, ne de haklarımız konusunda bir arpa boyu yol alabiliriz!
Ben hep şunu düşünüyorum: Batı Trakya Türk Azınlığına en büyük zararı Yunan yönetimi mi verdi, yoksa biz kendi kendimize mi zarar verdik? Bu sorunun yanıtını TAYİN EDİCİ olan YÜCE HALKIMIZA bırakıyorum…
Dizimizin ileriki bölümlerinde de, ders alınması gereken yakışıksız olayları yazmaya, devam edeceğim. Çünkü 43 yıl önce, Azınlık tarihinde ilk defa, kendi içinden çıkmış işçisiyle, okumuşuyla gazetecisiyle, toplumumuzun sesini dünyaya duyurmuş ve böylece Türk Azınlığın tanınması sağlanmıştır. Bu başarının temelinde de, Almanya’daki fedakâr ve özverili işçilerimizin alın teri vardır. Kimse bu gerçeği yok sayamaz ve bunların üzerini örterek, başarıyı kendisine mal edemez. En azından ben hayatta olduğum sürece, her lokmayı alnının teriyle kazanmış ve sadece toplumun çıkarlarını düşünmüş kişileri, bir avuç çıkarcının yok saymasına müsaade etmem, edemem… Evet, yaptıkları çalışmalarla çıkarcıların korkulu rüyası olmuş pek çok kişiye, vefasızlık yapılmıştır. Hatta iş “KARA LİSTE” uygulamasına kadar vardırılmıştır… Merhametli, vicdan sahibi, aydın kişiler üç – beş kişinin çıkarı uğruna, adeta bozuk para gibi harcanmıştır. Oysa bizim aydıranımız, kıymetli vazgeçilmez değerlerimizdir.
Konusunu ettiğim bölücülük işine karışmamış kişiler dışında, herkes bizim kardeşlerimizdir. Bir büyüğümüzün de dediği gibi: “En tehlikeli insan, toplum yararına yapılan iyiliği unutup, nankörlük yapandır!”...