Dizimizin önceki bölümünü, Azınlık mensubu bazı kişilerin “Anavatan Türkiye’nin de iyi niyetini istismar ettiklerini” belirterek, noktalamıştık. Kaldığımız yerden, devam edelim…
Evet; maalesef bu doğrudur. Söz konusu bu kişiler, “Azınlık bizden sorulur!” gibi, haddini bilmeyen boynundan büyük laflar etmişlerdir. Bu sözler, demokrat bir insanın asla içine sindiremeyeceği, düşüncesiz ve yersiz laflardır. Açıkça söylemek gerekirse, bunlar Azınlığımıza da en büyük zararı veren kafa yapısına sahip olan kişilerdir. Dün olduğu gibi bugün de Azınlığa tavsiyem, bu tarzda yalancı, bölücü kişileri, kesinlikle dikkate almamalarıdır. Ben, “ne olduğum delisi” olan bu anlayış ve yapıdaki kişileri, elbette şiddetle kınamıyorum; ancak bu gibilerine yüz ve hava verenleri de, eleştiriyorum!
Ben, Azınlığımız açısından bu onur kırıcı, vahim ve acı gerçekleri, geçmişte tecrübe ile yaşadım. Fakat her şeye rağmen, yılmadım… Hz. Ali‘ye sormuşlar: “Gökten daha ağır olan nedir?” diye. Demiş ki: “Dürüst insana, iftira etmektir…”. Yani diyeceğim o ki, tarihin hiç bir döneminde, bu tür hareketler toplumlar için iyi sonuç vermemiştir. Bizde de, asıl bedeli ödeyen Azınlık İnsanı olmuştur…
Devletler de olsun, toplumlarda olsun, kendini kullandıran insanlar yaşamlarında hiç bir zaman başarılı olamazlar ve olmamışlardır da. Yeri gelmişken, söylemeden edemeyeceğim; insanda her zaman, aileden gelen ve kendini belli eden şeyler vardır. Nezaket, samimiyet, iyi terbiye ve akıl gibi. Bunlara sahip olan inşalara eskiden, “kumaşı güzel” derlerdi. Her toplumda, mutlaka parazitler vardır ve olacaktır da! Önemli olan, bu parazitler tüm toplumu sarmadan, önlemini almaktır. Toplumsal meselelerde karşılaşacağınız ve yaşayacağınız bazı durumlar neticesinde, gelecek dönemlerde beni daha iyi anlamış olacaksınız; söylemesi benden!
Yıllar boyu Azınlıkla ilgili hak savunuculuğu yapmış ve bir sürü fedakârlıklarda bulunarak toplumun geleceğine şekil vermiş öncü kişilere, destek verileceği yerde, tam aksine kendilerine köstek olunduğunu ve karalandıklarını görünce, insanın güveni elbet, ister istemez sarsılıyor. Ama “ilahî adalet” diye bir terazi var. Asla şaşmaz. UNUTULMASIN! KİMİN NE YAPTIĞI, GÜN IŞIĞI GİBİ ORTADADIR. Halk bunu, az da olsa zaman içinde biraz daha iyi anlamaya başlamıştır…
Yaşananlara baktığımız zaman, Azınlık mensupları arasındaki birbirine bağlılığın, sevgi ve saygının pek kuvvetli olmadığı, açıkça görülmektedir. Aziz soydaşlarımızın da takdir buyuracağı gibi, Almanya’daki İşçi Dernekleri olarak planını ve programını yaparak açtığımız yoldan bile yürünmesi, başarılmadı. Hatta, yol haritasına sabotaj yapıldı. Ben bunları başkalarından duymuş değil, bizzat yaşamış ve tanık olmuş kişilerden biriyim. Çok önemli bir karar olan ve mutlaka Azınlık yararına yürütülmesi gereken İMZA KAMPANYASI bile, engellendi ve Atina’ya taşınmadı. Oysa İMZA KAMPANYASI, demokratik ve kitlesel bir halk hareketiydi. Acı duyarak söylüyorum ki, kararı alınmış bu görev, maalesef yerine getirilmedi. Eğer hesap ettiğimiz İMZA KAMPANYASI Meclis gündemine taşınmış olsaydı, hak savunuculuğu yolunda yurt içinde ve dışında Azınlık olarak işimiz daha kolaylaşmış olacaktı. Daha da önemlisi, bu kampanya Azınlığa yapılan haksızlıklarla ilgili belgesel bir nitelik taşıyacaktı. Öte yandan, İnsan Hakları temelinde yürütülen mücadelemize, Avrupa Kuruluşlarından gelen ilgi ve destek de artmış olacaktı…
Şimdi, söyler misiniz bana: Böylesine önemli bir kampanyayı baltalamak, sekteye uğratmak, hangi siyaset anlayışı, hangi akıl ve mantıkla bağdaşır? Kimse kusur görmesin ama biz asıl problemi, kendi içimizde yaşadık. Bir yandan bindiğimiz dalı kestik, bir yandan da düpedüz Azınlığa zarar verdik. Özetle, özellikle de hak arama konusunda, Azınlığımız bilinçli ve layıkıyla temsil edilemedi! Halen de, edildiği pek söylenemez!
Geçmişte, Almanya’da çok yönlü faaliyet göstermekte olan Derneklerimizi, bir kaç kişi dışında ziyaret etmeyen politikacımız kalmamıştır. Bu da demek oluyor ki, o dönem Derneklerimiz, Azınlığımızla ilgili hak aramada etkili ve başarılıymış. Ancak, bizleri ziyaret eden ziyaret eden bu kardeşlerimiz herhalde hesaplarına gelenleri bizden dinlemiş, hesaplarına gelmeyenlere ise kulak tıkamışlar. Yani, hesaplar toplum için değil, şahsi menfaate dayalı yapılmış. Azınlığın durumu, bunu gösteriyor!
Değerli okuyucularımız, yanlış yorumlanmasın! Bizler, “Milletvekillerimiz veya önder geçinen bazıları hiç bir şey yapmadı!” demiyoruz. Eğer ağır ve zor dönemden bahsedeceksek, bazılarının toplumumuz yararına hizmetleri elbette olmuştur. Ama bazısı da yabancı güçlere kendini kullandırtması ve alet olmasıyla, Azınlık mensupları arasında tartışma götürmeyecek şekilde resmen bölücülük yapmıştır. Tarafınızdan da anlaşılacağı gibi, toplumumuzda, bölücülük yapılmasının, iftira edilmesinin, insan kayrılmasının, önüne geçmek, en zor iş. Ben, bunu gördüm ve bir insanlık ayıbı olan bu durumları da, açıkça eleştiriyorum. Şimdi, bu olumsuz manzaraya seyirci kalanlara, doğrucu ve demokrat demek mümkün mü?
Dileğim, milli menfaatlerimizi hassasiyetle koruyan, kimseye sığınmayan, kimseye karşı kompleks duymayan ve sorunları konuşarak – tartışarak halledebilen kişilerin, Batı Trakya’da işbaşına gelmesidir. Bu benim hayalim ve bu hayali gerçekleştirebilmek de, Azınlık insanının elindedir. Bunun için yapılması gereken şey, Almanya’daki İşçi Derneklerimizin geçmişteki çalışma şeklinin örnek alınmasıdır. Bu nedenle ben de, ÖRNEK ALINMASI GEREKEN O ÇALIŞMALARI, DEFALARCA DİLE GETİRİYORUM… (Devamı haftaya…)
Cafer Hasan
Cumhuriyet – 898 / 24.05.2024