Almanya’da bir ömür… Tam 50 yıl… (128)

Yazı dizimizin önceki bölümünde, Almanya’daki Batı Trakya Türk İşçi Dernekle-ri’nin, Yunanistan’daki Türk Azınlığın Hakları için Avru-pa Konseyi ve Avrupa Parla-mentosu’nda yürüttükleri ba-zı çalışmalardan bahsetmiştik…

Peki, İşçi Dernekleri’nin Avrupa Konseyi ve Avrupa Parlamentosu’nda yürüttükleri bu çalışmalardan ne gibi neticeler alınmıştır? Dizimizin önceki bölümlerinde, elde edilen sonuçları dile getirmiştik. Ancak bu noktada, alınan neticelerin bir özetini, siz değerli okuyucularla tekrar paylaşma gereği duyduk…

O dönemin Avrupa Konseyi Hukuk Komisyonu Başkanı Danimarkalı Elmquist’in bi-ze söylediğine göre, bu yapılan girişimlerle Yu-nanistan’ın Avrupa İnsan Hakları Sözleşme-si’nin 25. maddesini kabul etmesi hızlandırılmış ve Konsey bünyesinde azınlıklara katkı sağlamıştır. Avrupa Parlamentosu’nda ise, Avrupa Toplulukları Komisyonu Batı Trakya Müslüman Azınlığının milli kökeninin, TÜRK olduğunu ifade etmiştir.

Şimdi, Almanya’daki Batı Trakya Türk İşçi Dernekleri’nin yapmış oldukları bu söz konusu çalışmalar, dönemin bazı Türk Yetkililerinin de, takdirini ve övgüsünü kazanmıştı. Bu isimler arasında, Dışişleri Komisyon üyelerinden Yılmaz Altu, Eski Meclis Başkanı Cahit Karakaş, Kamuran İnan ve Grup Başkanı Fethi bey gibi isimler yer almıştır. Ayrıca, Derneğimizi ziyaret eden Prof. Baskın Oran hoca da, söz konusu çalışmalarla ilgili olarak, “Yapılan çalışmalar, öyle bazılarının öne sürdüğü gibi el yordamıyla yapılmış çalışmalar değildir. Tam aksine, onlar profesyonelce girişimlerdir…” değerlendirmesinde bulunmuştur.

O dönem, Derneklerinin çalışmaları elbet, bu görüşmelerle sınırlı değildi. Yunanistan Komisyon Üyeleri ve diğer yetkilileriyle de görüşmelerimiz devam ediyordu. Çünkü asıl sorunlar, ülkemiz Yunanistan’da cereyan ediyordu. Ayrıca Yunanistan’daki baskılı ve ayırımcı uygulama ile ilgili Avrupa Konseyi ve Avrupa Parlamentosu’ndaki çalışmalarda, bütün Parlamenter Gruplarla ayrı ayrı görüşülüyor ve şikâyet ile dertlerimiz kendilerine anlatılıyordu. Tanıtma kampanyası ve sorularımızla ilgili, yabancı dilde yazılmış bildiriler de, dağıtılmaya devam ediyordu.

Aralıksız devam eden bu çalışmalardan sonra Derneklerimiz, İMZA ve AYDINLATMA kampanyaları başlattı. STRASBURG gelişmelerinin ışığında özellikle 27 Temmuz 1985’te Yunan Meclisi’ne başvuru amacıyla DERNEKLERİMİZ tarafından başlatılan İmza Kam-panyası’yla Azınlık Davası yeni bir boyut kazandı… Kampanyanın amacı, binlerce imza eşliğinde, şikâyet ve sorunlarımızı içeren bir dilekçe ile Yunan Meclisi’nin gündemine getirmekti. Ama ne yazık ki, Azınlığımızın bu yasal, demokratik ve kitlesel hak arama eylemi ATİNA’ya taşınmadan “Liderim” diyenler tarafından baltalandı!

İMZA KAMPANYASI, bir kişinin hareketi değil, kitlesel bir halk hareketiydi ve istişare temelinde toplumsal dayanışma ile yürütülmesi gerekirdi. Hani derler ya: “Allah, dağına göre kar verirmiş!”… İşte her verilen mücadelede, alınması gereken dersler vardır! Tarafınızdan da iyi anlaşılacağı gibi, kendi içimizdeki kıskançlık ve kifayetsizliğe karşı içimiz kor gibi yanarken, susmak acıların en beteriymiş. Çünkü yolunda giden mücadele baltalanmıştır. Oysa 24 Ağustos 1985 tarihinde İskeçe Müftülüğü’nde toplanan YÜKSEK ŞURA, “Halk Hareketi” dediğimiz İMZA Kampanyası’nın desteklenmesini oy birliği ile kabul etmişti. Bu alınan karar da, Azınlığımız içinde ve dışında büyük umut ve sevinçle karşılanmıştı. Ne ilginçtir ki, kitlesel ve dayanışma içinde yürütülmesi gereken İMZA KAMPANYASI bilinçsizlik ve şuursuzluk yüzünden baltalanmış oldu. Anlaşıldığı gibi birbirimizi ötekileştirmeden istişare temelinde hep beraber dayanışma içinde medenice yürütülmesi gereken önemli bir mücadelenin yürütülmemesini eleştirmemek, en acısı yapılan zaaflığa ve kabahate ortak olmaktır. Çünkü AZINLIĞA zarar veren onaylamadığımız bu olumsuz gelişmeleri de kamuoyu ile açık yüreklilikle paylaşmak gereğini duyuyor ve gelişmeleri bilinmeyen yönlerini halkın ibret için okuyup öğrenmesini öneriyorum. Kısacası, yakın tarihimizi bilmeyenler bilsin diye gösterilen başarıları ve başarısızlıkları siz değerli okuyucularla yeniden paylaşılması gereğini duyduk.

Yukarıda da dile getirdiğim gibi, kararı alınmış bir kampanyanın yürütülmemesi, çok acı ve düşündürücü bir gerçektir! Sonra da bazıları yüzü kızarmadan halka, “Hak -hukuk mücadelesi veriyoruz!” diye, millete hikâye anlatılar. Kendilerini millete, sanki Batı Trakya Türkleri onların sayesinde ayakta kalıyormuş gibi, tanıtılar…

Bu kişiler, kendilerini pazarlamasını çok iyi başardılar mı? Evet, başardılar… İmza Kampanyası’nı ve diğer çalışmaları bölücülük yaparak engellediler mi? Evet, engellediler… Batı Trakya’daki Azınlık mensuplarının ekonomik açıdan kalkınması için niyetine girilmiş olan yatırımları, dolaylı yollarla engellediler m? Evet, engellediler… Tüm bunlardan Azınlığımız zarar gördü mü? Evet, gördü

İşte, bu beklemediğimiz üzücü olaylar yaşanınca, güvensizlikle beraber cephenin ortasındaki ilişkiler de hastalıklı bir hal aldı ve kırılma  yaşandı. Bunları yalnız ben söylemiyorum, yüzlerce insan gelişmelerden şikâyetçi. Yaşananlardan ders çıkarıp kendimizi düzeltmeliydik. Ama yapamadık!

Çünkü İşçi Dernekleri’nin yürüttüğü mücadelenin uluslararası alanda büyük ilgi görmesi ve yankı uyandırması bazı çıkar çevrelerinin kimyasının bozulmasına yol açtı. Kısacası bazılarının işine gelmediği için yolunda giden sağlıklı mücadeleye nifak sokuldu. Başarılı kişiler de, hasetlikten ötürü, iftira ve karlamalarla toplumun dışına itildi. Öte yandan, gereksiz ve yeteneksiz insanlar ise, gereğinden fazla büyütüldü ve toplumun da bir kesimi buna inandı. Kişisel menfaatler uğuruna, verimli, donanımlı insanlar yok sayıldı. Altını çizerek ve üzülerek söylüyorum, mücadelede de o tarihten sonra ne yazık ki, bir arpa boyu yol alınmadı.

Değerli okuyucular, istikrar ve başarı, ortak yürütülen çalışmalar ile gerçekleşir. Ayrıca uyumlu ve dayanışma halinde yapılan çalışmalar, hiç bir engel tanımaz. Onun için diyeceğim odur ki, olaylara vakıf, birçok alanda başarı gösteren insanlara olanak sağlanmalı ve kendilerine fırsat verilmelidir. Bizler geçmişte, Almanya’daki Derneklerin yürütmüş oldukları ortak çalışmalarla, bunun örneğini herkese gösterdik. Kimseye ayırım yapmadık. Önce aramızda birliği – beraberliği sağladık, sonra da hedeflerimizi belirleyerek, topluma umut olmak için yola çıktık. Gerektiğinde de, pamuk elleri cebimize attık. Neticede, toplumsal mücadelede büyük bir başarı elde ettik…

Şimdi siz, kendi insanınızı dışlayacaksınız, başarılı kişileri iftira ederek karalayacaksınız, bazı yerlere yaranmak için işi şovenizm milliyetçiliğine dayandırarak Avrupa normları dışında hareket edeceksiniz, sonra da mücadele ettiğiniz DAVA için Avrupa organizasyonlarından destek bekleyeceksiniz! Öyle mi? Yahu, güldürmeyin insanı! Avrupa kuruluşların yetkilileri bu halde ve anlayışta olan kişileri, tedavi için sağlık kurumlarına gönderirler

Hem Almanya’da, hem de Batı Trakya’da yaşanmış olumsuz olaylara karşı geçmiş defterleri açmamdaki maksadım, bu anlayış ve zihniyette olan ve hatta topluma kötü örnek olan kişiler yüzündendir. Derler ki: “Hiç bir zaman kötülük iyilik getirmez!”. Batı Trakya Türklerinin yazgısı asla bu olmamalı.

Nankör, vefasız insanları mutlu etmek, çok zordur. Yağa da yatırsan, bala da batırsan yaranamazsın! Bir gün herkes, terk edecek bu dünyayı. Kimi zamansız, kimi vefasız, kimi dargın, kimi de kırgın gidecek. Bu yaşananları ayıplıyorum ve bu gibi hallerde olanların da, kulağına bu sözüm, küpe olsun diyorum. Göz göre göre yapılan yanlışlar nedeniyle, günümüzde düşünen, araştıran, çözüm üreten kafalar azaldı. Biz toplum olarak bunun acısını çok büyük yaşayacağız ki, zaten yaşamaya da, başladık bile!

(Devamı haftaya…)

Cumhuriyet – 895/ 22. 03. 2024