Almanya’da bir ömür… Tam 50 yıl… (125)

Geçmişte, içimizdeki bazı haddini bilmez menfaat düşkünleri, kendilerine yakın gördükleri bazı kişileri de önemli görevlere getirmek için, kendilerini millete DEVLET gibi göstererek, toplumumuzdaki bazı kimseleri kandırdılar, böylece insanlarımızı birbirine düşürdüler!

Öte yandan, bu haddini bilmez bölücüler, kendilerine muhalif olan dürüst, yapıcı ve aydın bazı kişileri de, en ağır ithamlarla karaladılar. Ben şahsen, bu haddini bilmezlerin özelliklerini çok iyi bilen bir kişi olarak, çevremdeki insanları sürekli, bu şahısları kesinlikle dikkate almamaları ve bunlarla muhatap olmaları konusunda, hep uyardım. Çünkü ben bunların, bir dönem göklere çıkardıkları insanları, yarın öbür gün menfaatler değişince nasıl top gibi yere vurduklarını da unutmadım. Böyle ilkesiz ve kaypak kimselerden, ALLAH bizi korusun.  Bütün samimiyetimle söylüyorum; inanın bu davranışımıza, aklı başında, bütün insanlar güler

Gerçek ve onurlu bir toplum adamlığı, asla bu değildir. Ben yazılarımda, toplumsal sorumluluk üstlenmiş kişilere: “Dik durun!” dediğimde, asıl kast etmek istediğim, kişisel çıkar için kimsenin karşısında eğilip – bükülmemektir. Evet, beliyorum; iki taraflı korkutulmuş olduğumuz için çoğu zaman, “aman susalım; başımıza bir şey gelir” düşüncesiyle hareket ediyoruz. Hayal âleminde yaşamıyoruz! Ayakları yere basan insanlarız ve gidişatı da görüyoruz…

Genel olarak konuşmam gerekirse, gerçek aydın, kendisine yönelik eleştirilere karşı isyan eden değil, bunlara demokrasi ve hoşgörü çerçevesinde cevap veren olgun kişidir. Yeteneklerini geliştirmiş, görgülü bir kişinin takınacağı tavır, daima bu olmalıdır.

Bizler bugüne kadar, herhalde gerçeklere değil, uydurulan yalanlara inandırılmışız. Bu hususta bir kere değil, bin kere düşünün! Bizde, sorumluluk almış kişiler, yaptıkları yanlışlar konusunda kendilerini eleştirilemez zannediyorlar. Bunu için de, kendilerine yapılan eleştiriye karşı kesinlikle en ufak bir HOŞGÖRÜLERİ yok. Anlayışları yok… Saygı ve nezaketleri yok… Eğer, bunların gördüğünüz hatalarını dile getirir veya yazarsanız, hemen sizi düşman ilan ediyorlar. Hatta utanmadan, eleştiriyi yapana dava açanlar bile oluyor… Demek ki birileri, gerektiği zaman bizleri birbirimize karşı toslaştırıyorlar!

Oysa toplumsal meselelerde, yapılan yanlışlara karşı eleştiri şarttır. Çünkü eleştiriler, kişinin doğrulara yönelmesini sağlar. Hatta eleştiriler, kişiye heyecan katar, yaratıcılık sağlar. Eleştirisiz topluluklar, çökmeye mahkûmdur. Ama elbet, yapıcı ve yıkıcı eleştirinin sınırını da, iyi bilmek lazımdır. Eleştirenin de, eleştirilenin de bunun muhasebesini çok iyi yapmaları gerekir. Aksi takdirde, geçmişten bugüne bizde olduğu gibi, kavgalar, dışlamalar gündemden asla düşmez!

Toplumsal çalışmalarımıza artık, bir kültür, görgü ve kalite girmesi lazım… Ama elbet önce, insan gibi insan olmak gerekir! Bunu için de siz siz olun, karakterinizi asla, küçük menfaatlere göre değiştirmeyin!     (Devamı haftaya…)